Etiketler

,

Matsuo Başo

Asıl adı Matsuo Munefusa olan Başo (1644-1694), Japon haiku şairlerinin en büyüğü sayılır. On yedi heceden oluşan Haiku’yu biçim ve anlam yönünden zenginleştirmiş, Zen budizm ruhuyla yoğurarak sanatsal bir tür haline getirmiştir. Haiku’ya küçük ya!jta ilgi duyan Başo, önceleri edebiyat sevgisini bir yana bırakıp, bir toprak sahibinin hizmetine girdi. Efendisinin 1666’da ölmesinden sonra, samuraylıktan
ayrılıp kendini şiire verdi. (…) Zen felsefesini benimseyerek dünyanın anlamını şiirinin yalın düzeni içine sığdırmaya, küçük şeylerde saklı umutları açığa vurmaya ve bütün nesnelerin birbiriyle ilişki içinde olduğunu göstermeye çalıştı. (…) Başo, çağının genel görkemine ters düşecek biçimde azla yetinen, dünya nimetlerinden uzak duran, yalın bir insan olarak kaldı. Olanak buldukça toplumun dışına çıkıyor, Fukagava’daki muz ağacı yapraklarından yapılma kulübesine (başo-an) çekiliyordu. Takma adını da buradan almıştır.

Coşkun Yerli

(…) Türk ve Amerikan okullarında elektronik, Hacettepe Üniversitesi’nde dilbilim okudu. (…) 1998 Arkadaş Z. Özger Şiir Yarışması’nda Jüri Özel Ödülü’ne layık görülen Yağmurun Direnişi başlıklı şiir dosyası 1998’de YKY’den çıktı. (…)”

Kuzeye Giden İnce Yol, Matsuo Başo, Çev. Coşkun Yerli, Kırmızı Kedi Yay., İstanbul, 2021, s. 1

“(…) Örneğin,

Haru no no ni, sumire ts u mi ni to, ko şi vare zo,
no o natsukaşimi, hiyoto ne ni keru.

Bahar günü, kuş gibi
menekşe dermeye geldim,
ama kalkamadım ki,
uyudum kaldım kırlarlarda
bütün gece boyunca.3

(…)

(…) Fakat Kamakura döneminin sonuna doğru ve Muromaçi dönemi (1393-1602) boyunca ciddi gruptaki şairler giderek üstünl üğü ele geçirdiler ve Sogi (1451-1502) ile birlikte bağlantılı koşuk sanatı yetkinliğinin doruğuna ulaştı. Minase Sangin adlı başyapıtından aldığım şu ilk sekiz şiir, onun görkemli sanatından en güzel örneklerdir.

Bahar akşamı,
kar takkeli tepeler
sisle belenmiş.

(…)

Issız yoldan geçen
dosta sesleniyorum.9

(…)

(…) 1665’te Sengin, şair dostlarıyla birlikte Teitoku’nun onüçüncü ölüm yıldönümü anısına yüz şiirlik bir bağlantılı koşu k hazırlar. Başo diziye onyedi şiiri ile katılır, bu şiirler de yukanda sunulan iki örnektekine benzer bir biçemle yazılmıştır.

Sengin 1666’da, yirmibeş yaşında ölür. Sengin’in bu erken ve beklenmedik ölümüyle müthiş sarsılır Başo. Yaslı babanın buyruğuyla Koyasan’a giden Başo orada Sengin’in ölüm tabietini kutsatır, dönüşünde hizmetten bağışlanmasını diler. İzin verilmez, o da Kyoto’ya kaçar.

(…)

(…) Böylece, 1672’de yurduna yaptığı kısa bir ziyaretin ardından, Tokugava hükümetinin merkezi olarak parlayan Edo (Tokyo) kentine gidip yerleşir. O günlerde aldığı bu karar, arkasında bıraktığı şiirle ifade edilir:

Artık ayrıyız dostlar
bulutlarda birbirini yitiren
yaban kazları gibi

(…)

Ve yine, bu ağaç için yıllar sonra yazdıkları:

Başo ağacının yaprakları bir harpı kaplayacak kadar geniş. (…) Ağacı seviyorum, bu hiçbir işe yaramazlığından ötürü … Dibinde oturuyorum, üstünde uğuldayan rüzgarı ve yağmuru dinliyorum.

(…)

Irmak kıyısındaki bu evde sürdürdüğü yaşamı Başo için dış görünüşte huzurlu gibi görünmesine karşın, içten içe acılarla dolu olmalı, burada oturup bir başına yoğunlaştıkça, kendisini kuşatan dünyaya isyanı artar. Bu müthiş ruhsal acıların ilk belirtileri bu evden ayrılmasından çok kısa bir süre sonra yayımlanan Azuma Nikki’de, Haikai Ciin’de ve Musaşi Buri’de topladığı şiirlerde görülür. Bazılan şunlardır:

Bir karga kondu
kuru bir dala,
çöküyor güz akşamı.

(…)

Karlı bir sabah,
oturmuş bir başıma
çiroz kemiriyorum.

(…)

Gece karanlık,
oturmuş ağlıyorum,
kürekler suyu dövüyor,
donuyor barsaklarım.

Başo bu acılı günlerinde Rahip Buçço18 ile tanışır ve onun gözetiminde Zen yoğunlaşması çalışmalarına başlar. Başo’nun tam aydınlanmaya kavuşup kavuşmadığı belli değildir, çünkü sürekli olarak, bir ayağının bu dünyada, ötekinin öbür dünyada olduğunu yineleyip durur. Ama artık dünyaya daha önce hiç görmediği bir bağlamda bakmaya başladığından kuşkumuz yoktur.

1682’de evi yapılalı henüz iki yıl olmuşken, Edo’nun büyük bir kısmını kül eden bir yangında elden gider. Evsiz kalan Başo, Kai elinin (şimdi Yamanaşi ili) bir köyü olan Hatsukari’deki dostu Rokuso Gohei’nin19 yanına sığınır. Bu felaket onu ciddi olarak sarsmıştır. 1683 yazında Edo’ya döner dönmez yayımladığı Minaşi Guri’de (İçi Boş Kestane) topladığı şiirlerine umutsuzluk diyebileceğimiz bir şeyler egemen olmuştur.

Kirazdan, her şeyden bıkıp
oturdum çamurlu sake’nin
Ve kara pirincin başına.

Kim olabilir ki,
salan güne üzülen,
boş verip hışırtısma
sakalında rüzgarın?

Lağım faresi acıyla
donmuş su içiyor,
ferahlaması boşuna
kurumuş boğazının.

(…) O dönemdeki durumunu en iyi kendi yazdıklarından öğrenebiliriz:

Zihnimizin baş köşesinde tutmamız gereken en önemli şey, doğru anlayıştır ve anladığımızı gündelik yaşantımıza yöneltip, güzelliğin gerçeğini orada aramaktır. Her an için, ne yaparsak yapalım, unutmamalıyız ki, o yaptığımız şeyle, şiir demek olan sonsuz benliğimizin mutlaka bir ilişkisi vardır.

(…)

Ama Başo bu evde fazla kalmayacaktır, 1684 yazında büyük geziIerinden ilkine çıkar. (izlediği yollar sayfa 109’daki Harita l’de gösterilmiştir.) Bu gezinin canlı anıları Mezarsız Bir İskeletin Notları’nda (Nozaraşi Kiko) anlatılır.

Başo’nun yazdığı gezi notları okunurken, o günlerde Japonya’da bir yerden bir yere çok zor ve tehlikeli koşullar altında gidiIebildiği ve pek az insanın böyle zevk için ya da vakit geçirmek amacıyla yollara düştüğü de unutulmamalıdır. Dahası, yukarıda da açıkladığım gibi, Başa bu geziden hemen önceki acılı yıllarında kendi öz-benliğini arama aşamalarından geçiyordu, öyle ki, evinden ayrıldığı zaman, önünde bu geziye çıkmaktan başka bir seçeneği kalmadığını düşünmektedir. Açıkçası, Başa bu geziden önceki birkaç yıl boyunca tek tek dünya bağlarından sıyrılmakla uğraşmıştır ve artık, onu kuşatan ve içine yerleşmiş kendi öz-benliğinden başka sıyrılacak bir şeyi kalmamıştır. Bu benlikten de sıyrılması gerekti, yoksa (“şiir demek olan sonsuz benlik” diye yukarıda sözünü ettiği) gerçek kimliğini geri alamayacaktı. Bu son hedefine ulaşmak için, yolculuk yapmakta zayıf da olsa bir umut ışığı gördü ve “yol gereksinimlerine boş verip, esrimiş bir halde” evinden ayrıldı.

(…)

İçim şiir denen
çılgınlıkla dolu,
sendelerim Çikusai gibi,
rüzgarın çığlığına karşı.20

(…)

Başo’nun üçüncü büyük gezisi onu Kuzeye Giden İnce Yol’ u (Oku no Hosomiçi) yazmaya yöneltir. Edo’dan 1689 baharında aynIışından sonra iki buçuk yıldan çok bir süreyi yollarda geçirir (bakınız: Harita 3, sayfa 174). Yola çıkmadan önce Edo’daki evini satması da, bu yolculuktan geri dönmeyi pek ummadığı anlamını taşıması bakımından düşündürücüdür. Daha da önemlisi, alışılmış Tokaido yolunu değil, az kullanılan başka bir yolu izleyerek Kuzey’e gitmesidir. O zamanlar Japonya’da halkın gözünde Kuzey, insan ayağı değmemiş bir bölge gibiydi ve Başo için de, evrenin tüm gizemleri oralarda gizliydi. Başka bir deyişle, Kuzeye Giden İnce Yol, Başo için hayatın ta kendisiydi; herkes kısacık ömrü boyunca bu yoldan nasıl geçerse -yok olmaya yazgılı şeylerde sonsuzluğu arayarak- o da öyle yol aldı. Kısacası, Kuzeye Giden İnce Yol Başo’nun sonsuzluğu arama çabasıdır ve bu çabasında başanya da ulaşmıştır, zamanın akıp gidişine karşı bize bir anıt bırakarak.

(…)

Başo, iki buçuk yıl süren ikinci gezisinden 1681 kışında Edo’ya döner ve ertesi yıl baharda ona oturması için bir ev daha yaptırırlar. Başo bu evde iki buçuk yıl oturur. Fakat çeşitli nedenlerle bu dönem Başo için mutsuz geçer. 1683’te yazdığı ve tam bir inzivaya çekilmeye karar verdiğini ilan eden bir denemesinde, duyduğu can sıkıntısının olağanüstü boyutlarını şöyle açıklar:

Biri bana konuk gelse, sözlerimi boş yere harcıyorum. Ben başkalanna ziyarete gitsem, onların vakitlerini boşa harcıyorum. Böylece, Sonkei ve Togoro örneklerinin ardından, artık yaşamımı tam bir inzivaya çekilerek sürdürmeye karar verdim. Artık dostum yalnızlık, servetim de yoksulluk oldu. Ellisine gelmiş biri olarak, bu disiplini sürdürmek zorundayım.

(…)

Kış gününde evinde
hapsolmuş bir adamı
bekliyor bir yaşlı çam
altın sarısı bir çerçevede.30

(…)

Yağmur çiseliyor
söğüdün beş on metre
üstündeki gökten.

(…)

Sokuldukça güz,
merak eder dururum,
komşum kim diye.

Öğrencilerinden birinin31 canlı anlatımıyla, şairin ölümünden dört gün öncesi:

Sekiz Ekim gecesi, gece yarısına yakın, ustamız Donşu’yu çağırdı başucuna. Çok geçmeden, bir kalemin tahta Ievha üzerinde gezinen sert tısırtılannı duydum. Bu nasıl bir mektup acaba diye merak edip baktım ki, şiirmiş. Başlığı “Hasta Yatağında” idi:

Hasta yalıyorum
yolun yarısında,
dönüyor düşlerim
kuruyan çayırlarda.

Ustamız daha sonra beni çağırdı ve aklında, şöyle biten bir şiir olduğunu söyledi:

durmadan, durmadan
dönüyor düşlerim.

(…)

Nobuyuku Yuasa

3 Manyo Şu’dan alınan bu vaka (tanka da deniyor), Tempyo yıllarında (729-78) yaşadığı bilinen doğa şairi Yamabe-no-Akahi to’nundur.

9 Bu bağlantılı koşuk Sogi (1421-1502) ile öğrencileri tarafından yazılmıştır. Başlangıç parçası Sogi’nin, ikinci şiir Şohaku’nun (1443-1527) ve üçüncü şiir Soço’nundur (1446-1532). Şairlerin şiirleri söyleyiş sırası bağlantılı koşuğun sonuna dek bu düzende sürer.

18 Buçço (1643-1715) Kampanci Tapınağı’nın yirmi üçüncü başrahibi. Empo ve Tenna yılları (1673-84) boyunca Başo onun gözetiminde Zen çalışmıştır.

20 Çikusai, bu adla anılan gülünç öykünün kahramanıdır, asıl adının Karasuma (1579-1638) olduğu söylenir. Çikusai hastaları tedavi etmekten çok güldürmede usta bir şarlatan hekimdir.

22 Bu öğrendnin adı Şiko’dur (1665-1731). Parça, Şiko’nun eleştirilerini topladığı Kuzu no Matsubara’dan alınmıştır.

25 Geleneksel Japon evinde pencere ve kapı olarak kullanılan, kağıt gerili, ileri gerili sürülen şeyi bu kitapta “çerçeve” olarak karşıladık.

30 Bkz. Yukarda Not 25.

31 Bu öğrenci de Şiko’dur (Bkz. Yukarda Not 22). Parça, Şiko’nun Oi Nikka adlı yapıtından alınmıştır.”

agy s. 11, 12, 15, 24, 26, 29-33, 36, 41, 48-51

Mezarsız Bir İskeletin Notları

Yol gereksinimlerine boş verip ayın saf ışıkları altında esrimiş bir halde binlerce fersah yol katettiği söylenen o rahip1 gibi ben de, Sumida Irmağı üzerindeki evimden ayrılıp düştüm yollara birinci Gyokyo yılının2 ağustosunda, güz rüzgarlarının çığlıkları arasında.

Yıkılmaya yazgılı
mezarsız bir iskelet,
dayanmıyor yüreğim
esen acı rüzgara.

(…)

Birkaç fersah at sırtında, Çinli şair Tobuku6 gibi, kamçım yanımda sallana sallana yol aldım. (…)

(…)

(…) Şair Saigyo’nun9 inziva evini diktiği yerde, bir dere akıyor ve bir kadın patates yıkıyordu.

(…)

(…) Büyük ağabeyim bir muska çantası çıkardı ve çantayı açarken bana, “Bak annenin kırağı düşmüş saçlarına. Sihirli kutuyu açınca saçları bembeyaz olan Uraşima11 gibisin,” dedi. (…)

(…)

(…) Eski şairlerin pek çoğu bu dağlarda yer tutmuş, tüm dünyadan yalıtılmış olarak yaşamışlar. Bu dağlar ancak Çin’deki Rozan Dağı13 ile kıyaslanabilir.

(…)

Hakui16, o kötü hükümdardan kurtulup Japonya’ya gelebilseydi, ağzını bu ilkbahar sularıyla paklardı. Kyoyu17 duysaydı bu ilkbaharı, hemen gelir, kirli kulaklarını yıkardı. (…)

(…)

(…) İmasu’nun ve Yamanaka’nın köylerinden geçerken, kötü yürekli Derebeyi Yoşimoto’nun20 bahtsız kadını Tokiva Hanımın21 mezarına uğradım. (…)

(…)

(…) Mezarsız bir iskelet olmaya yazgılı, Musaşino’da evimden ayrılalı beri pek çok yol katetmiştim aslında.

Hala yaşıyorum
uzun bir düşün sonunda,
güz akşamı çöküyor
yolun üstüne.

(…)

İzu ülkesinin Hiru-ga-kocima köyünden bir rahip, önceki yılın güz aylarından beri tek başına dolaşıyormuş. Benim de yolculuk ettiğimi duymuş, bana katılmak istemiş ve Ovari ülkesine kadar peşimden gelmiş. Sonunda buluştuk.

Gel, yiyelim birlikte
buğday başaklarını,
paylaşalım geceleri
aynı ot yastığı.

(…)

1 Başo, Çinli rahip Komon’a gönderme yapıyor. Asıl adı Kuang-wen olan bu rahip Nansung soyu döneminde (1127-1279) yaşamıştır. Duyduğu esrimeyi konu alan şiiri Koko Fugetsu Şu (Chiang-hu Feng-yüeh Chi) adlı güldestesindendir. Benzer bir esrime hali, Şoşi (Chuang-tzu) tarafından da kaydelmiştir.

2 1684. Metinde geçen tüm yıllar, aylar, günler ve mevsimler, Başo’nun yaşadığı çağda Japonya’da kullanılan ay takvimine göredir. Bu takvime göre Ocak ayı, günümüzde kullanılan (Gregoryen) takvimdekinden kabaca bir ay sonra başlar. Aynı biçimde, fersah sözcüğü de kabaca 3,5-4 km. arasındaki bir uzunluğa eşit olan eski bir Japon uzaklık birimine göredir. Metinde metre olarak geçen uzunluklar ve yükseklikler gerçek metre ölçüsüne göre anlaşılmalıdır.

6 Toboku ya da Tu Mu (803-52), Tang soyu dönemi sonlarında yaşamış Çinli şair. Başo, bu şairin “Sabah Erkenden Yola Çıkış” başlıklı şiirine gönderme yapıyor.

9 Saigyo (1118-90) Geç Heian döneminde yaşamış yetkin doğa şairi. Sabık imparator Tobo’nun (1103-56) sarayında küçük bir samurai olarak atıldı hayata, ama yirmi üç yaşında birden hem sarayı ve hem de ailesini terketti ve ömrünün sonuna dek gezgin şair olarak yaşadı. Başo’nun gezi notlannda sık sık ona gönderme yapmasından, onun yaşamını ve şiirini örnek aldığı anlaşılıyor. Saigyo’nun güldeslesi Şanka Şu’dan bir şiir:

Umudum o ki,
baharda yumayım gözlerimi,
kiraz çiçeklerinin ve
dolunayın altında
Şubatın ortasında, örneğin.

Ve bu umut, gerçekten de, 1190 yılının onaltı Şubatında yerine gelir.

11 Uraşima, bir söylence kahramanıdır. Genç bir balıkçıyken, bir gün kumsalda bir kaplumbağayı ölümden kurtarır. Deniz Tanrıçasının sarayına götürülürve orada yıllarca tanrıçanın konuğu olarak kalır. Geri döndüğünde dünyayı tümüyle değişmiş bulur. İçine düştüğü yalnızlık duygusuyla, Deniz Tanrıçasının ona armağan ettiği tamatebako’yu, yani küçük kutuyu açar. Kutudan ince bir duman sütunu yükselir, Uraşima birden ak saçlı bir ihtiyar oluverir.

13 Rozan (Lü-shan), Çin’in Kiangsi eyaletinde bulunan sıradağlardır. Hui-yüan (334-416) ve Po-Chü-i (772-846) gibi pek çok ünlü şair bu dağlarda inzivaya çekilmiştir.

16 Hakui ya da Po-i, Çinli bilge. Chou soyundan Wu-wang’ı uyarmış, Yin soyundan Chou-wang’ı soyluluk ilkeleri gereği öldürtmemesini istemiştir. Ama uyarısı yerine getirilmemiş, o da dağlara inzivaya çekilmiştir.

17 Kyoyu ya da Hsu Yu, Çinli derviş. İmparator Yao, ona imparatorluk makamını verip gideceğini söyleyince, hemen oradan kaçmış ve kulaklarını Ying Shui Irmağı’nda yıkamıştır.

20 Minamoto-no-Yoşimoto (1123-60), babası Yoşimoto’ya karşı savaşmış ve onu 1156 yılında Hogen Savaşı’nda öldürmüştür, ama Heici Savaşı’nda yenilip kaçarken öldürülmüştür.

21 Tokiva Hanım (?-?), Minamoto-no Yoşimoto’nun bahtsız kansı ve Yoşitsune’nin annesidir. Kocasının ölümünden sonra Kyoto’dan doğu eyaletlerine giderken eşkiyalar tarafından öldürülmüştür.”

agy s. 57, 59, 61-66, 70

Kaşima Tapınağı’nı Ziyaret

Bir güz gecesi, dolunayın ışıkları altında, Kyotolu şair Teişitsu’nun1 Suma Kumsalı’nda gezinirken şöyle yazdığı söylenir:

Çöktüm de bir çamın altına
dolunayı seyrettim,
bütün gece düşünüp
Çunagon’un kederini.2

(…)

Yağmur altında
uyuduktan sonra
doğruluyor bambu
bakmak için aya.

Yazan: Sora10

(…)

1) Teişitsu (1610-73), Teitoku’nun öğrencisi. Kyoto’da tüccarlık yapardı. Gyokkai Şu’yu Teişitsu hazırlamıştır.

2) Arahira-no-Yukihira (818-93) halk arasında Çunagon adıyla bilinirdi. Teişitsu, onun aşağıdaki şiirine gönderme yapmıştır:

“Nerede?” diye
soran olursa beni,
söyle ona, bir başıma
tuzlu yaşlar döküyorum
Suma’nın tuzlalarında.

10 Şinonolu Sora (1649-1710), Başo’ya yalnızca bu gezide değil, Kuzeye Giden İnce Yol gezisinde de yol arkadaşlığı etmiştir. Başo’nun gezi notlarındaki kurgusal öğelerin çözümlenmesi bakımından çok önem taşıyan Zuiko Ki adlı bir yapıtı vardır.”

agy s. 77, 79, 82

Yolculukta Yıpranmış
Bir Çantanın Notları

Daha iyi bir ad bulamadığımdan, “rüzgarlara kapılmış ruh” adını verdiğim bir şey var şu yüz kemikli ve dokuz delikli kalıbım içre, en hafif bir esintiyle bile darmadağın olup savrulan incecik bir tül gibi bir şey. Şiir yazmaya yöneltti bu şey beni yıllarca önce. Başta kendi kendine oyalanmak içindi, ama sonunda ömür boyu bir iş olarak benimsedi şiir yazmayı . Aslında, ilk şiirlerini yazmaya başladığından, beri huzura kavuşamadı bir türlü, kuşkular içinde kıvrandı durdu iki arada. Bir vakit güvende olmak istedi, bir sarayda görev aldı, bir başka vakit cahilliğinin derinliğini ölçmek için bilgin olmaya kalkıştı. Ama ikisi de yürümedi o bitmez tükenmez şiir sevgisi yüzünden. Şiir yazmaktan başka bir şey gelmiyordu elinden ve böylece, körükörüne saplandı kaldı şiire.

Geleneksel şiirde Saigyo’nun1, bağlantılı koşukta Sogi’nin2, resimde Sesşu’nun3, çay töreninde Rikyu’nun4 ve sanatında gerçek yetkinliğe ulaşmış tüm insanların sahip olduğu ortak bir şey vardır: Mevsimler boyunca doğayla uyumlu, doğayla bütünleşen bir zihin. Böyle bir zihnin gördüğü çiçektir, düşlediği aydır. Ancak barbar bir zihindir, çiçekten başka bir şey görür; bir hayvan zihnidir, aydan başka bir şey düşler. O halde, sanatçı ilk iş olarak, bu barbarlığı ve hayvanlığı yenmeyi, doğayla uyumlu olmayı ve doğayla bütünleşmeyi öğrenmek zorundadır. Göğü müthiş belirsizlikler kuşatıp da yolculuğa çıkmaya karar verdiğim zaman, Ekimin başlarıydı. Güz yapraklarının rüzgarla savruluşunu gördükçe, yolculuğum üzerine kaygılara kapılmaktan kendimi alamıyordum.

“Yurtsuzun biri,”
diyecekler ardımdan
bugünden sonra.

(…)

Kaldığım hanın sahibi bana, Derebeyi Asukai Masaaki’nin13 bir zamanlar Kyoto’dan gelip burada konakladığını ve kendi elyazısıyla yazdığı şu şiiri bıraktığını anlattı:

Narumi Kumsalı’nda
gönlüm enginlere kapılmış,
nasıl uzaklaşıyorum
eski başkentten.

(…)

Şu diz boyu karda
kapaklanıp düşene dek
gitsem ah, gidebildiğimce;
bense oturmuş, seyrediyorum.

(…)

Nasıl da yaraşmış
kutsal bakirelere
şu bir başına duran
kokulu erik fidanı.

Ne bulunmaz bir nimet,
bu kutsal bahçede
bir Nirvana sahnesiyle
karşı karşıya gelmek.

(…)

(…) İçinde derin bir bezginlik, titreyen dizlerimi zorlayarak, tutuk adımlarla ağır ağır ilerliyordum.

(…)

Osaka’da birinin evinde:

Suma yazında
aya bakıyorum,
ama içimde
bir şeyler eksik.

(…)

(…) Bazı köylüler -pek balıkçıya benzemiyorlardı- balıkları kapmaya çalışan kargaları kovalıyorlardı. Adamların ellerinde aklar yaylar vardı. Bu insanların neden hala, en küçük bir suçluluk bile duymadan, böyle acımasız yollara başvurduklarına şaştım ve kumsalın ardındaki dağlarda yapılan kanlı savaşı30 düşündüm. (…)

1 Bkz. Mezarsız Bir İskeletin Notları, Not 9.

2 Sogi (1421-1502) Yüksek-düzey bağlantılı koşuğun en büyük ustası olarak kabul edilir. Şinsen Tsukuba Şu’ yu Sogi hazırlamıştır.

3 Bizenli Sesşu (1420-1506), Muromaçi döneminin en büyük ressamı. Sert fırça darbeleriyle, görkemli siyah beyaz doğa resimleri yapmıştır.

4 Sakaili Rikyu (1522-91), Muromaçi döneminin en büyük çay töreni ustası.

13 Asukai Maasaki (1611-79), Edo döneminde yaşamış şair. “Şiir yazacaksanız, dosdoğru yüreğinizden konuşun,” dediği kaydedilmiştir.

30 Başo, 1184’te yapılan İçi-no-tani Savaşı’na gönderme yapıyor. Bu savaşta, Minamoto-no Yoşitsune’nin komutasındaki küçük bir askeri güç, Heike boyunun büyük ordusuna karşı giriştiği saldırıyla kahredici bir zafer kazanmıştır.”

agy s. 87, 89, 90, 94, 97, 98, 104, 106

Kuzeye Giden İnce Yol

Günler ve aylar yolcularıdır sonsuzluğun. Akıp giden yıllar da öyle. Yılların yüküne pes edene dek, denizde teknelerle, karada at sırtında oradan oraya dolaşanların yaşamları yolda geçer. (…)

(…) Tanrılar ruhumu ele geçirmişler ve onu içimden dışarı çıkarmışlardı sanki; her köşede yol imgeleri beni o denli çağırıyorlardı ki, evde boş boş oturamazdım artık. (…)

(…) Önceki gece toplanan dostlarım ilk bir kaç fersah yanımda kayıkla geldiler. Ama Sencu’da kayıktan indiğimizde, yüreğim önümdeki üç bin fersahın kaygısıyla doldu, gözlerimden boşanan yaşlardan ne kasabanın evlerini, ne de dostlarıının yüzlerini seçemez oldum.

(…)

O gün sürekli yürüdüm, Kuzey’in ürkütücü manzaralarını gördükçe geri dönmeyi istedim, ama buna gerçekte inanmıyordum, çünkü biliyordum ki, ikinci Genroku yılında4 böyle bir yolculuğa çıkmakla, o soğuk yörelerde saçlarım ağarırdı yalnızca. (…)

Muro-no-yaşima Tapınağı’nı görmek istedim. Yol arkadaşım Sora’ya5 göre, bu tapınak Çiçek Açan Ağaçların Tanrıçası’na6 adanmış. (…)

(…)

(…) Otların içine doğru biraz daha yürüyüp Tamamo Hanımın13 mezarına ve Haçiman Tapınağı’na gittik. (…)

(…)

(…) Derebeyi Sanemori’nin90 miğferini ve zırhının altına giydiği işlemeli içliği gördüm. (…)

(…)

Tsuruga’ya döndüğümde, beni Rotsu108 karşıladı ve Mino eline giderken bana eşlik etti. (…) Bir kayığa bindim ve şöyle yazdım:

Elveda dostlarım,
sımsıkı tarak kabukları
nasıl ayrılırsa, ben de
ayrılmalıyım güzle.

4 1689.

5 Bkz. Kaşima Tapınağı’nı Ziyaret, Not 10.

6 Bu tanrıçanın özgün adı Ko-no-İtana Sakuya Hime’dir. Kocasının adı Ninigino-Mikoto’dur. Japon mitolojisi üzerine ayrıntılar Kociki’de bulunabilir.

13 Tamamo Hanımın tilki kılığına büründüğüne inanılır. İmparator Konoe’nin (1139-55) gözdesi olmuştur, ama bir rahip sırrını anlayınca, kuzey ellerine kaçmış ve sonunda bir zehirli kaya (Sesşo-seki) biçimine dönüşmüştür. (Bkz. aşağıdaki Not 19).

19 Bu taşın özgün adı Sesşo-seki’dir.

90 Saito Sanemori (1111-83), önceleri Minamoto ailesinin hizmetindeydi, daha sonra Taira ailesinin hizmetine girdi. Şinohara Savaşı’na katıldığında yetmiş üç yaşındaydı; yaşını gizlemek için saçını boyadıysa da Tezuka Mitsumori tarafından öldürüldü.

108 Rotsu (1651 -1739) da, İzen (?-1711) gibi tuhaf yaşamı ile ünlüdür. Hayata rahip olarak atıldı, sonra işi dilenciliğe döktü ve tüm ülkeyi dolaştı. Keyfine düşkünlüğü yüzünden bazan öteki öğrencierin eleştirilerine hedef olmuştur. Ancak, Başo onun aşağıdaki şu şiirini hosomi (incelik) için örnek olarak göstermiştir:

Logo Gölü’nün
bu dingin sessizliğinde
sukuşu da hemen
uykuya dalmış olmalı.”

agy s. 119, 121-123, 126, 152, 158, 159