Etiketler

Prof. Dr. Tuncer Gülensoy

(…) 1967 yılında Prof. Dr. Ahmet TEMİR’in yanında doktora çalışmasına başladı ve ‘Moğolların Gizli tarihinde Hal Ekleri ve Cümlede Kullanış Şekilleri’ adlı tezi ile ‘Edebiyat Doktoru’ oldu. (1970)

(…)”

Manas Destanı, Çev: Prof Dr. Tuncer Gülensoy, Akçağ Yay., Ankara, 2011, s. 4

ÖN SÖZ

(…) W. Radloff’un derlediği Kırgızca metnin Almanca tercümesi dikkate alınarak, bir mezuniyet tezi yapıldığını biliyordum. (…)

(…)

Bu neşirlerden sonra Manas’la ilgilenmeye, K. K. Yuhadin’in iki ciltlik ‘Kırgız Sözlüğü’nün Rusça ve Türkçe baskılarını esas alarak, metni yeni bir yorumla aktarmaya başlamıştım. (…)

(…)

Kırgız Türkçesindan aktarmada sözlüklerin yanında, Manas Üniversitesindeki meslektaşlarım Prof. Dr. Salican Cigitov, Prof. Dr. Kadirali Konkobayev gibi Kırgız Türkologlarının yorumlarından da yararlandım. (…)

(…)

Prof. Dr. Tuncer GÜLENSOY

Aralık 2001, Girne”

agy s. 7, 8

GİRİŞ

MANAS

(…)

Manas Destanı’ndan bahseden en eski kaynak Seyfeddin Molla’nın Mecmu’u’t-Tevarih adlı XVI. yüzyılda yazılmış olan eseridir. (…)

(…)

Kırgızların bu ölümsüz destanını bilim dünyasına ilk duyuran Kazak bilgini Çokan VELİHANOĞLU (1835-1865)’dur. (…)

(…)

MANAS destanı üzerine yapılan en önemli çalışmalardan birisi de Kazak yazarı ve bilim adamı Muhtar AVEZOV’undur. (…)

(…)

(…) Finli Türkolog Martti Rasanen’in ‘Versuch eines Etymologischen Wörterbuch der Türksprachen’ (Helsinki 1969) adlı etimolojik sözlüğünde de bir bilgi yoktur.

(…)

Manas adı ile ilgili ciddi bilgi E. J. Eitel’in ‘Hand-Book four the student of CHINESE BUDHISM’ (Honkong-Shang hai: Lane, Crawford and co., 1870, s 71) adlı eserinde bulunmaktadır. (…)”

agy s. 11, 12, 16, 17

“(…)
Tahtında (oturan) Kara Han
ilini yurdunu topladı
tahtından kalkıp şöyle söyledi:

‘Arkar35 ayrılmaz kayadan, (235)
ne atadan ne yuvadan,
keçiler36 ayrılmaz kayadan,
ne anadan37 ne yuvadan,
yumurtadan ak idi o,

Ana rahminde tek idi o! (240)
Kan Almambet biricik oğlum,
bana nasıl böyle dedin?
sık ormanlı bütün yurdum,
bu Almambet (adlı) oğlumu

Bir (daha) gözüme gösterme, (245)
erken yaşlandır öldür (beni)
çekip fırlattığım okumdu o,
katı s..çtığım b.kumdu o.’
(…)

(…)

(…)
Kaplan (gibi) doğan Almambet,
anasına doğru saldırdı,
kılıcını kınından sıyırıp,

anasına yetişerek (şöyle) dedi: (310)
‘Atam ile söyleştim,
çok söz söyleyip yalvardım:
O dünya ile bu dünya (için)
İyilik yapılacağını bilelim,

Biz Müslüman olalım! dedim. (315)
Söylesem de olmadı,
atekem sözümü almadı:
‘O dünya ile bu dünyaya
iyilik (nasıl) yapılır bilmem

Mekke ile cennetin (320)
ortasını alamam,
ben Müslüman olamam!’ dedi.
Atekemin sözü bu idi.
On iki ay beni (karnında) taşıdın

omurganı sızlattım, (325)
dar kursağını genişlettim,
taş (gibi) memeni yumuşattım!
Sen oğlunu dışlama!
(…)

35. Kırg. arkar: Dağ koyunu.

36. keçi: Kırg. eçki.

37. ana: Kırg. ene.”

agy s. 41-44

“(…)

O zaman Kökçö şöyle cevap verdi: (915)
‘(Ey) uzaklardan gelip hava atan,
kırk çoroya caka satan,
Tanrı’nın yükselttiği
beyim ile denk ettiği,

Kök-ala’yı bu diliyor, (920)
(o atın) kıçını sana kim verir?
Sarı-ala’yı bu istiyor?
(o altın) budunu sana kim verir?
(atın) başına kamçı (vurun) ürkütün,

yakasını sıkı yakalayın!
‘Çık!’ deyince, it (gibi) gider,
Almambet, (bu) Kalmuk neden gitmez?’
(…)

(…)

(…)
Uzun ayaklı Almambet
gülümseyerek şöyle cevap verdi:
‘Atanın mezarı, it Kökçö!
Sakalın dolsun bit Kökçö

Kaburgandaki bitler duysun, (960)
Hep birlikte havlayan itler duysun!
Atanın mezarı, it Kökçö!
Sakalın dolsun bit, Kökçö!
Ağıl ağıl koyununu it bassın,

apış aranı bit bassın! (965)
Kebiçini186 dikmezsem,
senin kocakarıyı187 öpmezsem,
kılıcını yere çakmazsam,
yeni gelininle yatmazsam,

kapısının tokmağını,188 (970)
kılıç ile koparmazsam,
tötögölü189 boz çadırını
yamaçtan aşağı190 düşürmezsem,
kendini beğenen191 erlerini,

kamçı atarak192 (avı) taksim etsem, (975)
‘Almambet’ (denilen) adım kurusun!
Ulu kızın küçüğü
küçük kızın büyüğü,
(onların) ortasında bulunan

altı yaşındaki Körpö-can’ı (980)
ince bileğinden193 tutmazsam
MANAS adlı beyime
av etinden hediye vermezsem,194
benim Almambet (denen) adım kurusun!
Kısa cele’yi195 kesip almazsam (985)
Uzun celka’yı sarmazsam,
benim ‘Almambet’ (denen) adım kurusun!
İlkbahar merasındaki yılkını,
korkutup kaçırmazsam,

çay yatağındaki yılkını, (990)
sürüp götürmezsem,
DAVULBAŞ’ıma196 vurup,
çılmardan’ı çalmazsam,
benim ‘Almambet’ (denen) adım kurusun!

Yalvarıp vermediğin Kök-ala’yı (995)
(senin) altından alıp binmezsem,
rica ile vermediğin Kök-ala’yı,
sürüp çıkarıp binmezsem,
benim ‘Almambet’ (denen) adım kurusun!

Sağ-esen197 ol kökçö sağ ol! (1000)
Yemin198 senin boynuna,
ben andımdan kurtuldum!’
(…)

186. Kırg. kebiç: Pabuç.

187. kocakarı: Kırg. kempir.

188. tokmak: Kırg. könçök.

189. kırg. tötögö: Kırmızı ve bayaz keçe parçalarından dikilen, obanın dış tarafından tuurduk ile üzük’ün birleştiği yerin bir parça yukarısından geçerek obayı kuşatan şerit şeklindeki süs.

190. yamaçtan aşağı: Kırg. töş.

191. kendini beğenen: Kırg. erkimsigen.

192. kamçı atarak (avı) taksim etsem: kamçıga çenep kıl -(= kamçıya göre paylaştır-).

193. ince bilek: Kırg.aç bilek.

194. av etinden hediye ver-: Kırg. soogatka karmap ber-.

195. Kırg. cele: Uçları iki kazığa bağlanarak gerilen, tayları ve buzağıları bağlamak için kullanılan ip.

196. Kırg. dobulbaş / doolbaş: Alıcı kuşla avlanırken kullanılan küçük davul.

197. Sağ-esen: Kırg. koş – kuna.

198. yemin: Kırg. ant çert.”

agy s. 61-64

“(…)
‘Bir yılkıyı sakınayım!’ derken,
oldukça çok (attan) ayrıldın.

Rica edip vermezsen Kök-ala’yı, (1105)
altından alır Almambat.
İsteyince vermezsem Kök-ala’yı,
sürükleyip çıkarır Almambet,
avuçlarını birbirine vurup223

kıçını yere koyup224 (oturursun!)’ (1110)
(…)

Çorolar225 gelip deiler ki: (1115)
‘Almambet (adlı o) Kalmuk, sarhoş oldu,
bir dikişte beş (bardak) içti,
daha sonra beş daha içti,
ata binerken beş daha içti.

Almambet (adlı o) Kalmuk sarhoş oldu! (1120)
(bir) köknar’ın226 gölgesine
yatıp kaldı Almambet
oradan kalkıp gelir.’
(…)

223. avuçlarını birbirine vurup: Kırg. alakanın çak koyup.

(…)

225. kırg. çoro: Yiğit.

226. köknar: Kırg. kargay.”

agy s. 67

“(…)

‘Düş yoran kişiye (hediye) vereyim, (1205)
düşümü doğru yorarsa!’ dedi,
Okto247 dan seçme mal vereyim
Bohçadan seçme don vereyim, dedi.
Düşünü kötü yorarsa,

Oğlu gider Urum’a (1210)
kızı gider Kırım’a!’
(…)

247. Kırg. okto: Yular (Moğolca: nokta).”

agy s. 70

“(…)
Çakanım’ın semsert duran ak memesine,
o anda süt dolmuş,
ince kuvvetli ve titrek bir akıntı halinde akıyordu.
O zaman Almambet dedi ki:

‘Annenin ak memesinden (1850)
süt akıyor, Manas-han!
Bir emçeğ’inden sen emesin,
Bir emçeğinden ben emeyim!
Belimi kın gibi sımsıkı bağlayın!

Yakup-bay’dan doğayım! (1855)
senin ile kardeş olayım!
Bir emçeğini Almambet emdi,
bir emçeğini (de) Manas emdi!
Ondan sonra evine vardılar,

Çırğap-kulap yattılar; Manas ile Almambet, ikisi öz kardeş oldular.

***

(İKİNCİ BÖLÜMÜN SONU)”

agy s. 88

“(…)

Bok Murun’un botosu,601 (175)
Han sözünü işittikten sonra,
ata binip çıktı,
dünyanın dört köşesini
hepsini birden dolaştı,

aşa konuk çağırdı, (180)
Kökötöy oğlu Bok Murun
Yüce yeriden bağırıyor,
çorolarını çağırıyor,
‘Bu aşı nasıl sofraya sunarım?

(…)

Gelecek yedi ay boyunca (235)
kemegemi604 kazarım
bütün on ay boyunca
odunumu toplarım,
öteki dünyadaki meskenimi kazanırım,

kafir ile Müslümanın (240)
hepsini eşit605 tutarım.
(…)

(…)

Gönlü isterse gelsin, de,
istemezse gelmesin, de.’
(…)

(…)

Kaplan (gibi) doğan Er Manas, (275)
Han oyunu satrancı
Ulu-Komır başında
Almambet ile oynuyordu.
Üç taşını alan Almambet,

ütüp almış idi (oyunu9, (280)
utanıp gitti Er Manas,
yanındaki mendile
yüzünün terini sildi,
Bok Murun’un elçisi

dağınık kaküllü genç oğul (285)
onu görüp şaşırdı,
kaplan (gibi) doğan deli-dolunun
hiddeti kötü oldu,
yanındaki kırk yiğitle

‘Tura kondu sırkırap (290)
Sakalı ketti burkurap,
Almambet durdu yalvarıp
(Ona) itaat ederek
‘Ey deli-dolu sen ne diyorsun?’

Öfkeni bastırsana! (295)
Aklını başına alsana!
güle güle söylersen,
gün doğmuş gibi görünür,
suratını asıp söylersen,

kar yağmış gibi görünür.’ (300)
(…)

601. deve yavrusu: Kırg. boto.

(…)

604. Kırg. kemege: toprağı kazmak suretiyle yapılan uzunca ocak 8obanın dışında olur.)

605. eşit: Kırg. birdey.”

agy s. 168-171

“(…)

Ak-Korgon şehrinin kalası (540)
köküm-sart’ın babası
Ürbü şöyle söyledi:
‘Ben iki üç kelime söyleyeceğim!
Yararsa söylediklerimi yapınız!

Yaramazsa, yapmayınız!’ (545)
Han Koşoy da şöyle cevap verdi:
‘Söyleyeceksen söyle;
senin sözünü duyalım!’
Ürbü devamla (şöyle) dedi:

‘Devesi gitsin on beş gün, (550)
buraya gelsin on beş gün,
atla oradan yarışalım
gündüzü gecesi on dört gün,
at terletip alalım!

On altı gün boyunca, (555)
atları sıra sıra dizelim!
Kafir ve Müslüman
atlı sayısını bilelim!’
Kaplan (gibi) doğan Er Manas’ın

öfkesi kötü geldi, (560)
yanındaki çelik kılıcı
tutup çekerek kabzasından,
saldırıp vuruverdi,
altı bölükten çok kafiri,

dolaştırıp kovaladı, (565)
üç bölük Müslümanı
döndürerek kovdu,
koşturup yetiştiğinde
Coloy’un yolunu bastı,

Ağış’ı atlanıp kaçtı, (570)
Töştük’ü, tepesine basıp geçti,
Koşoy’un boynuna girip kaçtı,
Kaplan (gibi) doğan Er Manas
çelik kılıç ile Ürbü’nün eteğini

indirip (karnını) deşiverdi (575)
‘Atanın bildiği oy627 değil,
ananın bildiği toy628 değil,
kısa boylu, yarım cesue, haram kul
bundan sonra bu tavrını koy emi!’

(…)

627. oy: Fikir.

628. toy: Düğün.”

agy s. 178

“(…)

Ormanda ayı suratını andıran yüzlü, (975)
dağ sırtında başı ‘yolbars’727 başına benzeyen,
sarı gözlü, ‘çap’ taraflı,
‘kırk eren’in728 başında
Hızır şimdi kaşında,

arka tarafından bakarsa, (980)
kırk kişinin tozu var,
ön tarafından bakarsa,
beş örgülü saçı var,
otlu tarafa başlamış,

koyun bağrı gibi kara kanı, (985)
sağ koluna eklemiş,
gölgede sertleşen gön,
‘gönlü ile yükselen,
aşıklı ilikli kemik sırtı,

Yakup Bay’ın deve yavrusu, (990)
asil doğan Er Manas,
eve girip oturdu,
bu tarafa çekse olmadı,
boğadan talim olan kul,

geriye çekse olmadı, (995)
‘kamı’dan talim alan kul,
‘kay-kaşka’ ata bindi,
kaplan (gibi doğan) delicenin
mükellef ak obasına indi.

(…)

727. yolbars: kırg. colbors ‘kaplan’

728. kırk eren: Kırg. kırk çilten: Göze görünmeyen insanlar arasında yaşayan ve tabiat üstü gücü olan kırk varlık (KS. I, 275: çilten).”

agy s. 246, 247

“(…)
Manas’a geldi Almambet,
Er Manas’ şöyle dedi:

‘Asil beyim, ay ışığım, (1860)
ölmekle ben kimi eksilteceğim?
Ölmeyip kimi çoğaltacağım?
ölsem it derisi kişiyim,
ölmesem koyun derisi kişiyim.

Fatiha okuyayım, (1865)
gerçek sırrı bileyim,
gerçeği söyleyip geleyim.’
(…)

(…)

(…)
tebiç’in oğlu Kara Bay, tokmak vurup ayağa kalktı,
kaplan (gibi) doğan Almambet,
tokmağı çekip aldı,

Altın Ay’a saldı; (1930)
basmaya üşenip,
yavru köpek gibi gerilip,
yürüyerek geldi,
ak yüzünden öptü.

Dudaklarını çekmeden emip, (1935)
yüzünden gitti kara kan.
Yüzünden kesilince kara kan,
kızın aklı başından gitti.
Aklı başından gittikten sonra,

‘yük’ün764 önüne yıkıldı. (1940)
O zaman (şöyle) söyledin Altın Ay:
‘Karşımda oturanlar,
eteğinin ucundan tutunuz,

yanındaki muhafızlar, (1945)
tam yakasından tutunuz.
Kepiç’im oğlu Kara Bay,
kapıyı sağlam kapatınız,
öteki dünyadan döndürünüz,

bu yiğidin halini sorunuz. (1950)
Dişleyip kopardı yüzümü,
koklayıverdi etimi,
aklım başımdan gitti o yerde.’
(…)

764. yük: Kır. cük: keçe evin bir köşesinde toplanmış olan yorganlar, yastıklar vb. (KS. I, 237) krş. Uşak: yüklük= Yatak, yorgan kunulan kapaklı dolap.”

agy s. 268-271

“(…)
Ona çoro (şöyle) dedi:
‘Sevgili ay ışığım, töröm,

eskiden baban Manas’ın zamanında, töröm, (35)
özleyip ‘sargıl’a binmişiz, töröm,
Kanggay’dan yılkı almışız, töröm,
güvercin gibi bahadırlar yağmalayıp
gönlümüzü basmışız,

saksağan gibi bahadırlar yağmalayıp (40)
kederimizi dağıtmışız.
Yorga atı rahvan salmışız,
kargaşayı iş yapmışız,
azı dişlerini gıcırdatıp, töröm,

bıyıklarını sivriltip, töröm, (45)
bahadırları öldüreceğiz, töröm,
uygun olur, akıllıca olur, töröm,
şimdi (atları) yükleyelim,
(düşman ardında) koşalım, töröm.’

(…)”

agy s. 317, 318

“(…)
Semetey atına bindi,
kırk çoroya bağırdı:

‘Dur çorom, durunuz! (145)
Sevgili ‘koygöşkö’, çorom,
saksağan gibi çevik, çorom,
azı dişlerini gıcırdatıp
at ölümüne uğrayasın,

bıyıklarını dikip, (150)
er ölümüne uğrayasın!
Dur çorom, durunuz!
Anneciğim gibi Kanıkey,

‘tipti’ çorom senden ayrılmayayım!’ (155)
(…)”

agy s. 320, 321

“(…)
O zaman (şöyle) dedin Semetey:
‘Sevgili Kan Çoro,
beri gelsene yanıma!

Canım, sevgilim Kül Çoro, (265)
beri gelsene yanıma!
Dağ koçu868 yakalayıp aldığında,
kulağını kesip saldığında,
gök çubuklu tüfek aldığında

o zaman duyup kalmıştım, (270)
Akın’ın869 kızı Ay Çörök
(bir) kadından usta imiş,
köy870 (içine) çıkmaz nazlı imiş,
Akın’ın kızı Ay Çörök’ün

kurnazlığı871 var imiş, (275)
önceden görüş yeteneği872 var imiş.
Sönmüş ateşi yeniden tutuşturur,
Akın’ın kızı Ay Çörök
ölen canı diriltir.

Kökçö’nün oğlu Ümütöy, (280)
Ay Çörök’ün güveyi,
‘Terazi yıldızı’ çıktığında
şafak söktüğünde873,
Çoro, biriniz Kök Çebiç’e bininiz!

Çoro, biriniz Kök Börü’ye bininiz! (285)
Tay Buurul gibi yürük atı
bana alıp veriniz!
Akın’a doğru süreceğim,
Akın Han’a varacağım,

Akın’ın kızı Ay Çörök’ü, (290)
ya elim ile alacağım,
ya düşmanlık ile alacağım!’
(…)”

agy s. 323, 324

“(…)
Semetey gibi kesik kulağı
dinlemeyip, durup (şöyle) dedi:
‘Düşündüm bana ne olur?
Tilkinin boku o olur?

Sen kendin ne olursun, (970)
benim bokum sen olursun!’
Beş yaşlık öküzün derisinden
örülmüş kırbacı
eline aldı Semetey.

Orada duran Ay Çörök’e (975)
kırbaç ile vurdu.
(…)”

agy s. 342